Acayip Komik Hırsızlık Anıları Yüzde Yüz Gerçek - Çok Gülmek İçin Aklınızda O Anı Hayal Edin

(Ek.Şö )
Acayip Komik Hırsızlık Anıları Yüzde Yüz Gerçek - Çok Gülmek İçin Aklınızda O Anı Hayal Edin
Onlar Anlatıyor Sizde Gülün
1- küçükken bakkaldan şeker çikolata çalan, bi ben miyim bakkalın dükkanı kapatırken açık unuttuğu algida dolabını talan eden? ağlıyorum şu an tüm ahlaksızlığımla, albeni çalarken yakalandığım günü hatırlayarak. adam adını albeni koymuş, adı üstünde paran varsa al. ismi çalbeniymiş gibi davranmanın izahı yok. dükkan sahibi de haklı bi yerde.
2-ilkokul yıllarından birisinde bakkaldan 10 ar dakikalık aralarla yaklaşık 25 adet küçük paket cips yürütüp, yakalanınca da babam dün parasını ödemişti diye yırtmaya çalışıp üstüne dayak yememiş olmam. pişmanım sözlük.
edit: ulan herkes ilk ve son olarak demiş ben de ekliim de yanlış olmasın bizim de ilk ve sondu yani
3-6 yaşındayken şıpsevdi çaldım, heyecan olsun diye. dışarı çıktığımda heyecandan sıkışan kalbim gevşedikten biraz sonra vicdan azabından sıkışmaya başlayınca sakızı ihtiyacı olan birine verip yoluma devam ettim
4-babanemle komşuya oturmaya gittiğimizde komşunun oğlunu oyuncak köpeği vardı onu çaldıydım. 2-3 cm filan, ufacık bir şeydi ama ayakları hareket ediyordu. ben de 5-6 yaşlarındayken hayvanlarla ve de özellikle köpeklerle takıntı derecesinde ilgiliydim. ve hep hayvan şeklinde oyuncaklarım olsun isterdim. orada oynarken bir saat kendimle mücadele verdim ama o oyuncak benim olmalıydı, sonunda cebime atıp eve getirdim. ama o kadar saftım ki bu oyuncağı nereden bulduğumu anneme nasıl açıklayacağım diye bütün gün düşünüp akşam gelir gelmez anneme koşmuştum, "anne bak, bunu burda buldum" diye. tabii annem yutar mı bunu? hemen babaneme söyledi, babanem bana sağlam bir fırça atıp oyuncağı komşuya geri götürdü. hayır 2 cm bir şey ya cebime koysam kırk yıl kimsenin ruhu duymazdı. o günden bu yana pek de fazla değişmiş değilim açıkçası.
5-yaş 7 ya da 8. kırtasiye'den çıkartma çalmaya çalışırkene saybisi beni görüp dışarı çıkartmış "bi daha görmeyeyim seni burda kırarım bacaklarını" diye kovalamıştı. hayatımın en utanç dolu günüydü sanırım.
ilk ve son hırkızlık denemem böylece son bulmuş oldu.
allah haram lokmadan korusun.
6-arkadaşlarla mahalle bakkalından sulugöz çalarken yaşadığım o heyecanı hatırlayınca hala yüreğimde hissederim. sanırım bakkal sahibi ibrahim amca anlamıştı. akşam olayı kendimce düşünürken kendimi inandırmıştım anladığına.
utancımdan aylarca gidemedim bakkala.
7-ilk belki de son hırsızlık maceram.
yaş 15-16. sigaraya başlamışız. ama yabancı sigaralar çok pahalı. biz de 4-5 kişi birleşip plan yapıyoruz. o dönemler kuruyemişçiler yabancı sigaraları tükürükleyip cama böyle çiçek şeklinde falan yapıştırıyor.
biz 4 kişi dükkana dalıyoruz. kuruyemişçiye arkasını dönmesini gerektiren siparişler veriyoruz. bu arada elleri yaba gibi olan bir arkadaşımız camdaki sigaraları topluyor.
bu iş süper yürüyor kimse uyanmıyor. neşeyle çaldığımız sigaraları tüttürüyoruz. sonra arkadaşlarım işi azıtıyor. diğer mahallelere sefer düzenlemeye başlıyor. ben yeter hoca deyip samsun içmeye başlıyorum. sonra bir gün onlar ağızları burunları dağıtılmış bir halde eve dönüyor. bi tanesi sigarayı bırakıyor diğeri bi daha bizimle görüşmüyor. bu kadar..bi daha da bişey çaldığımı hatırlamıyorum.
8-dün gibi hatırladığım anım. önünden geçtiğim villanın penceresinden gördüğüm dev ekranlı lcd'ye hayran kalmıştım. ne hikmetse evde kimse de yoktu, camlarda demir de. atladım duvarından içeri kırcım camı girdim içeri alarm ötmeye başladı kaptığım gibi 46" toshiba lcd'yi koşarak çıktım dışarı, koşarak sokakları dolandım, nihayet uzaklaşmıştım mahalle bi dakka lan! aranızda polis yok değil mi?
9-ilkokulda sabahçılardan birinin unuttuğu suluğu götürmüştüm. ama insan küçükken gerçekten çok salak oluyor, benim olmayan suluğu evdekilere nasıl açıklayacağımı evin kapısına gelince düşünmeye başlamıştım. sonra çözüm bulamadım ve suluğu çöpe attım. şaka lan şaka. yok, çaldığım şaka değil; sokakta çöp falan daha yoktu o zamanlar (en azından bizim mahallede). bildiğin sokağa sallamıştım, olan sahibinin suluğuna oldu.
10-yerine göre alışmış kudurmuştan beterdir sözünü doğrulatan anılardır. vakti zamanında kuzenlerim (ki paranın bi tarafına koymuş adamların çocukları hepside) hırsızlık yapmakla övünür, salak cocuk aklımızla 6-7 yaşlarımızda kim bakkaldan ne alabilirin yarışını yapardık. başlarda bana garip gelse de bir gün -topluluğa kabul edilme- hissiyle bir eti puf çalmıştım
11-tabi ki, internet kafede üst kattan hesabın ödendiği alt kata inerken internet kafe fişini cebe atmak ve parayı ödemeden çıkıp gitmek. o heyecanı bir ben, bir de elmayı yiyen havva tatmıştır.
12-sanirim bes alti yasinda bakkaldan cikolata calmistim. annem gordu bunu, bana bir tokat yapistirdi, hala aklima gelince yuzumde acisini hissederim. ama heyecan, adrenalin tabi tavan yapiyor, kleptomani'den muzdarip insanlari anliyorsun yasayinca...
13-küçük bir markette 8-10 paket cipsin içini açıp tasolarını araklamıştım bende, öyle 6-7 yaşında falan da değil daha büyüktüm. sonra bunu komşunun oğluna anlattım salak gidip panayır gibi migros'ta yapmış aynısını ve yakalanmış tabi. sonrasında bizimkiler öğrenmiş ve kızmışlardı baya. ama napiyim lan zaafım vardı şimdi bile sokakta taso oynayan çocuklar görsem gidip oynayasım gelir.
14-yanakları kıpkırmızı yapar. yok utançtan değil, yediği tokadın şiddetinden.
arkadaş sen de diğer bebeler gibi çikolata al, kuruyemiş al, senin neyine kalem çalmak amk. neyse kırtasiyeye girdik bi baktım şu kenarında dört rengi olan çok fonksiyonlu kalemler var, o zamanlar pahalı siktimin icadı. işte gözü buna diktik, temiz çocuk imajı çizerek yalandan bir tane etiket falan alıp parasını ödedim, giderken de tam bir piç imajını yerine getirmek için bu dediğim kalemi aldım, güya çaktırmayacaktık, heyecandan kalemliğin hepsi yere düştü, dükkan sahibi geldi, tokadı bi bastı, tokadı tek tarafa yedik ama 2 yanak birden kızardı vay monako.
o ne lan şerrefsiz, karşındaki mayk taysın mı göt, daha 7-8 yaşındaki bebeyiz. işte, o gün, benim kişisel hırsızlık tarihimde çalınacak ürünlerin kulvarını değiştirdi. sikerim kırtasiyesini dedim, bundan sonra ne varsa ağaçlardaki meyvelerde var dedim, kiraza daldım, elmaya daldım, armut, kayısı artık allah ne verdiyse.
15-sene 2004, yaş: 34
hani ümraniye ptt soyulmuştu ya
16-ne ilk ne son, yok. ne biçim çocukmuşum ben be?
17-iki kişilik bir ekiple galeria migrostan stephen king kitapları serisi hızını alamayarak toy's ur us denen oyuncakçıdan muhtelif miktarda lego technic setleri.
18-bakkal hasan amca, bir arkadaş tarafından envai çeşit şekerlemelerin fiyatları sorularak oyalandığı bir anda algida dondurma dolabının kapağını çaktırmadan açıp sütlü dondurmayı avuçlayarak uzaklaşmak. arkasından arkadaşla avuçtaki yarı erimiş dondurmayı paylaşmak.
ama çocuk saflığıyla birlikte yine de abartmadığımızı şimdi fark ettim. o dolaptan çeşit çeşit maxlar muzzyler paketler halinde ve erimeden duruyorken paketsiz dondurmayı insan niye zorlar ki?
19-yaş:8-9
malı olan: benden 1 yaş küçük en yakın arkadaşım duygu
mal: sanal bebek
çalıp apartmanın girişindeki paspasın altına koymuştum. biri doğal olarak üstüne basıp kırmıştı. daha sonra çöpe fıydırdım
20-ilkokulda, arkadasimin altin rengi simli pastel boyasini bir gunlugune calmistim. ama kalbim bu heyecana cok dayanamadi, ertesi gun goturup cantama dusmus herhalde diyerek geri vermistim.
21-ben işe büyük bir şeyle başlamıştım. 5'li falım sakızını kutusuyla beraber götürmüştüm. sonra sakızları götüme sokmadım, mahalledeki çocuklara dağıttım. yalnız bizimki ekip çalışmasıydı. organize suçlara rahatlıkla dahil edilebilir.
22-ilkokul dördüncü sınıfta, okul kantininde.
özellikle öğlen arasından önceki teneffüste bir hayli dolu olurdu orası. etraf bağırıp çağrışmalar, çaresizce sesini duyurup istediği abur cuburu ele geçirmeye çalışan velet dolu, tam bir curcuna. kim ne kadar para uzatmış, hangi çikolatadan istemiş, kaç dakikadır orada anlamak mümkün değil. sürekli bir göz kontağı kurulması şart kantinci ile bu kargaşadan doğru ganimetle ayrılabilmek için. bu ortamda bir şekilde sıvışırdım ben de kalabalığın arasına, en öne saflara doğru yolumu açardım ve kantinci abi/abla ile iletişim mesafesine gelirdim. biraz oyalandıktan sonra "abi hadi!" derdim. kantinci zaten daralmış orada, bir grup çocuğun saldırısından kurtulmak için makine gibi çalışıyor "sen ne istedin?". "beş milyon vermiştim, bir cips istemiştim." yalan! dolandırıcılık! o zaman bırak beşi, bir milyonu ayda bir görürdüm. günlük harçlığım 750bin, tasosu için aldığımız cips 250bindi. özel okul olduğundan bu kadar büyük meblağların çocukların elinde gezmesine alışmış kantinci hatırlamış gibi döner, hem cipsi hem de para üstünü verirdi. fazla parayı da atari salonlarında harcardım ne güzel.
23-kısa kesiyorum 7 temmuz 2008 tarihli silahlı banka soygunu
24-komşunun bahçesinden bir yaz tatilinde erik çalmıştım.
sor bana pişman mıyım. erik çalmışım erik. daha ne olacak. bugün olsa yine çalarım. bir de hani tek başıma kalkışmamıştım. herkesin bir hırsız arkadaşı mı olur bilmem ama benim oldu.
25-alt komşuya oturmaya gitmişiz. minik minik fil biblolar var evde. henüz ne yaptığımı bilecek yaşta değilim, benim olsun istiyorum biblolar ama, istesem vermezler diye düşünüyorum. kimse bakmazken kıyafetimin içine saklayıveriyorum bibloyu. eve dönüyoruz, ben çıkarıp inceliyorum bibloyu, müthiş bir suçluluk duygusu. üzülüyorum aldığıma ama gurur yapıp aldım da diyemiyorum. annemden gizli götürüp alt komşunun kapısındaki paspasın üstüne koyuyorum. o fil biblosu ayaklanıp oraya kendi kendine gitti sanki. hırsızlık bile yapamayacak kadar zekasız olduğumu beş yaşlarımda kanıtlıyorum.
26-ben okulun kimya laboratuvarını soydum lan! ilkokulun. ispirto ocağı, saf kükürt, etil alkol uff... manyaktım olm ben!
27-bakkaldan sakız çalmak suretiyle gerçekleştirdiğim kişisel eylemim, başkaldırımdır.
sakızlar kocaman fanuslarda dururdu. çaktırmadan 3 4 tane alır cebime atardım. ama sonra 1 tanesini elimde tutup onun parasını verirdim bakkala.
yani kendimce maliyeti ödüyor, bakkala kar ettirmiyordum. iktisatçı olacağım o zamanlardan belliymiş
28-ilk hırsızlık da değil aslında direk suç örgütü yöneticiliğine girer benimki. bu hikayedeki götveren benim.
yıl ya 94 ya da 95. nasıl geliştiğini hatırlamadığım bir şekilde evimizin dibindeki bakkalı soymaya karar verdik. okulun teneffüs saatleri bakkalın kalabalıklığından yararlanıp "abi bu kaç para" diye sorduktan sonra malzemeleri oramıza buramıza sokuyorduk. bu iş öyle bir hal aldı ki bir süre sonra "en işlek saatinde dsi havuzuna sıçan arkadaşım emre" ile birlikte ekibi yönetmeye başladık. neredeyse hergün okuldan sonra "hamam" adı verdiğimiz kurtarılmış bölgede soluklanıp acıkınca da tetikçileri ahmet abi'ye gönderir olmuştuk.
derken bir gün gidiş o gidiş. dakikalar geçti ne gelen var ne giden. noliy lan deyip etrafı kolaçan ettik ki karşılaştığımız manzara hayatımın en utanç verici en ürkütücü görüntüsüydü. bakkalın önünde bir sürü ebeveyn, ağlayan çocuklar, çevre esnaf, etraf bildiğin ana baba günü... olayın ayrıntıları ertesi gün netleşti. hayatımda tanıdığım en handikaplı insan "muammer" plastik top çalmaya çalışmış. kariyer hedefine bakar mısınız? asıl rezillik bunu yaparken topu t-shirtünün içine saklamaya çalışmış olması (herhalde çoktan doğal seleksiyona yenik düşüp ölmüştür)... akabinde uzunca bir vakit benim için gerçekten çok stresli geçti.
neyse ki ebeveynler ahmet abi'ye istediği ödemeleri yaptıktan sonra mesele tatlıya bağlandı. günlerce dedikodusu yapıldı. aylarca analiz edildi. buna rağmen veletlerden birisi bile çıkıp beni ispiyonlamadı. bunca zaman sonra hala bunun için mantıklı bir açıklama bulamıyorum. bir gece bakkal ve eşi bize misafirliğe geldi (evet sikerttiğimiz adam babamın arkadaşı). elbette konu döndü dolaştı bizim örgüte geldi ve küçücük kulaklar şunu işitti;
- şu mahalledeki tek ahlaklı çocuk sensin.
so what bakışı atıp gülümsedim ve oyunuma devam ettim. bu laftan sonra ya iyice azıtıp bugün araba teyibi çalmaktan sabıkalı olacaktım ya da serserilerle takılmayı bırakıp okuyup adam olacaktım. ikincisini seçtim. sodexom var.
29-yaş: 7
mekan: mahallenin en büyük marketi
ekip: 2 kişi / diğerinin yaşı 9
olay: ben, kutu fanta'yı arkadaşım da biskerim'i şortlarımızın içine soktuk. parayla hiç bir şey almadan marketten çıkarken, fanta tam kasiyerin önünde yere düştü. kasiyer kadın "hey durun" diye bağırırken ben fantayı yerden alıyorum ve arkadaşımla birlikte yaklaşık yarım saat koşuyoruz. kaçıyoruz değil çünkü kovalayan kimse yok. tamamen göt korkusu.
sonuç: ikimizde yakalanmadık ama ben hala o marketin önünden geçemiyorum
30-efes şişelerine depozito ödendiği zamanlardı. bi tane büfe vardı boş şişeleri dükkan arkasındaki boşluğa koyardı. toplanırdık damlardan duvarlardan atlayıp o şişeleri çalar yine aynı adama satardık. hırsızlık değilmiş gibi gelirdi.
sonra birkere mahalle bakkalı namaz kılarken dolaptaki kolaları tek tek açıp altında bedava olan kola kapağını sokaktan bulduğum kola kağaıyla değiştirmişdim. 5 - 6 şişeyi açmıştım orda bile sanssızdım.
yakalanmadım belki yakalandım ama aldırmadı kimse. ve yani son da olmadı çocuktum aklımın başıma gelmesi baya aldı
32:)-öncelikle başkasına ait ağaçlardan meyve çalarak başladı. daha sonra arkadaş çevrem benim gibi maceracı olduğundan, hızla bunu daha da geliştirerek marketlerden ufak tefek şeyler çalmaya başladık. daha sonrasında süper marketlerden cips içerisindeki tasoları çalarak devam ettik. taso çalarken yakalandık uzun bir süre ben bu tür bir şeye yanaşmadım.
daha sonraları, ortaokuldayken fırlama bir arkadaşım (gelir düzeyi benden kat ve kat yüksekti) süper marketlerden bir şeyler çaldığını ve çok heyecanlı olduğunu ağzından salyaları akıta akıta bize anlattı. biz de durur muyuz? 6 kişi grup halinde marketlere dalıyor, geziye gideceğiz neler alsak ayağına pantolonlarımıza sıkıştırdığımız gömleklerimizin yakalarından içeriye ne bulursak dolduruyor ve ufak tefek şeyler alarak oradan uzaklaşıyorduk. o kadar abartmıştık ki, bir arkadaşım bileğinden koluna doğru içeriye ceviz sucuğu bile sokmuştu (adı her ne ise artık).
33-18 ocak gecesi elde bıçak ibrahim ve muzafferle daldık marketten içeri. kasadaki herifin alnına dayadım bıçağı, aç kasayı dedim açtı. muzafferle ibrahim paraları marketin naylon torbalarına doldurdular.: “hoop hoop o kadar naylon torba almayın! her müşteriye bir tane!” diye küstahlaştı kasadaki tip. bıçakla anlına iki çizik attım. marketten çıkarken ibrahim aral market yazısını kalın ispirtolu kalemle aralın başına y sonuna ı koyarak yaralı markete çevirdi. ibrahim’in böyle gereksiz sululukları vardır. hemen bir taksi çevirdik. taksici önce bizi almak istemedi, hööt dedik korktu aldı. taksiyle doğru kahveye geldik.
34-izmir altinyol'da office 1 vardi. ordan bi rotring kalem arakladiydim. artik cikista stres icinde guvenlige nasil baktiysam, adam direkt bi pislik oldugunu anlayip beni yanina cagirdi ve "aldiklarinin fisini gosterir misin?" dedi. ben "bi dakka" diyip posetten fisi ariyor gibi yaparken bi anda arka yola dogru kosmaya basladim. olumune kostum. hatta once sola, sonra saga, sonra tekrar sola bakmadigim nadir karsidan karsiya gecme denemelerimden biriydi. soldan gelen kirmizi sahin bana carpana kadar onu farkedemeyecek sekilde kacmaya kaptirmistim kendimi. kirmizi sahin bana carpti. carpmanin etkisiyle kaportanin ustunde yuvarlanip, on cama alnimin sol ust tarafini carpmistim. kafaya darbe alinca gozlerde simsek cakmasi olayinin mecaz degil, bildigin gercek bi sey oldugunu o zaman anladim. carpmanin etkisiyle bayilmisim. yaklasik 1 saat sonra falan ayildigimi ogrendim daha sonra. uyandigimda bayrakli'da bir hastanedeydim. office 1 poseti yanimdaydi. kim oldugumu kimse bilmedigi icin, annem-babam bile yanimda yoktu. bi tek bana carpan kadin yanimdaydi. uyaninca doktor adimi, soyadimi, babamin adini falan sordu. onlara ulasabilecegim bir telefon olup olmadigini falan sordu. bunlari hatirlayabiliyordum ama kisa donem hafizanin gittigini bi sure sonra anlayacaktim. bizimkiler telas icinde hastaneye geldiler. doktor o gunu hastanede gecirmemin daha iyi olacagina karar verdi. ertesi gun eve dondugumuzde, bir hafta once aldigimiz muhabbet kusunu hatirlayamamistim. bunun gibi kisa doneme ait hicbir seyi hatirlayamiyordum. bu durum cok uzun surmedi, bir sure sonra duzeldim.
bu olayin uzerinden seneler gecmesine ragmen o rotring kalemi kaybetmedim. ben ugursuz seyleri severim cunku. hatta aldigim ilk araba kirmizi bir opel corsa (sahin almak garip kacabilir diye almadim). hatta ugursuz seyleri o kadar seviyorum ki, alnimin sol ust kosesindeki o ugursuz sislik hicbir zaman tamamen kaybolmadi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder